Ana içeriğe atla

Bol bol tahrifat ve yine gaz…

YANDAŞ MEDYA SAVAŞ ÇIĞIRTKANI 


İktidar yanlısı medya, Suriye batağına saplanmakta olan AKP’yi savunmak adına, kılıç kuşanırken, 
abuk sabuk tespitler yapıp hem haber tahrifatı yapıyor hem de haber gizliyor. Sıkışan her iktidar gibi AKP’nin de en değerli iki aracı milliyetçilik  ve savaş borusu…

 Gazeteciliğin/medyanın çatışma alanlarında ve savaş dönemlerinde özel bir önemi/konumu var. Her zaman geçerli olan kural ve ilkelerin yanı sıra, bu olağanüstü zamanda, hem daha çok sayıda yurttaş medyaya rağbet ettiği için hem de kullanılacak bir sözcüğün bile şiddeti tırmandırma riski olduğu için,  gazetecilerin böyle durumlarda yazdıklarına, söylediklerine, gösterdiklerine özel bir ihtimam ile yaklaşmaları gerekir.
Önce genel ilkeyi hatırlatalım:
‘’Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan, tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz. Gazeteci, her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz’’
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin  E  bölümündeki ‘Gazetecilerin temel görevleri ve ilkeleri’ altbaşlığının bu  3. maddesini, örneğin 24 Temmuz 2015 Cuma günü yayınlanan Türk gazetelerinin büyük bir çoğunluğunun 1. sayfalarına  uygulayacak olursak, egemen medyanın bu kural ve ilkeleri tamamen ihlal ettiğini görüyoruz.
Kilis’te IŞİD ile TSK arasında meydana gelen çatışmanın ertesi günü, hükümet yanlısı gazetelerin manşet, yan manşet ve birinci sayfa haberlerini taradığımızda, ortak tavır olarak şu dört eğilimi saptıyoruz:
+ Silah ve savaş resimleriyle donatılmış 1. sayfalarda militarist bir dil, şiddet ve nefret söylemi ile savaş taraftarlığı dikkat çekiyor. Manşetlerde ve başlıklarda, olgulardan objektiviteden uzak bir şekilde, bol bol sıfat kullanılıyor. Dolayısıyla gazete haber vermekten çok (İnformer), bir kanaati empoze etmeye, rıza üretmeye,  ‘endoctrinement’ yapmaya çalışırken, okurunun zihnini biçimlendirmeye (Former) çalışıyor.
+ Gerçekte birbirlerine karşı savaşan ve her bakımdan tamamen zıt konumlarda ve niteliklerde olan IŞİD ve PKK, garip bir zorlama ile , ‘Türkiye’nin ortak düşmanları’ olarak gösteriliyor. Hatta bazı gazeteler, bu ikiliye ‘Paralelleri’ katarak, Etyen Mahçupyan’ın deyimiyle ’abuk sabuk’ bir söylem tutturuyor.
+ Hükümet yanlısı gazetelerin manşet ya da birinci sayfa haberlerinde önemli bir hedef de HDP. Cumhurbaşkanının Başkan olmasını engelleyen HDP,  neredeyse tüm olumsuzlukların müsebbibi olarak teşhir ediliyor.
+Gazetelerin yayınladıkları haber ve yazıların yanı sıra yayınlamadıklarını da gözden geçirmekte yarar var: Örneğin iktidar yanlısı basın, Suruç katliamından ve sonrasından neredeyse hiç sözetmiyor. IŞİD operasyonu sanki Suruç katliamını perdelemek için kullanılıyor. Daha da vahimi IŞİD konusunda yoğun yayın yapan egemen medya, bugüne nasıl gelindiği konusunda hiçbir bilgi vermiyor. İyi iken DAEŞ olarak adlandırdıkları örgüt, TSK’ya saldırdıktan sonra yeniden eski adı olan IŞİD’le anılmaya başlandı. Esat’la Eset gibi…
Militarist söylemin Türk egemen medyasında oldukça köklü bir geçmişi/geleneği var. 1925’den bu yana Kürt Meselesi hep askeri açıdan ele alınmış ve bu şekilde yayın yapılmıştı. Daha gerilere gidersek ve bugünkü lise Tarih kitaplarına bakacak olursak da, uygun bir dille, Orta Asya’dan Viyana kapılarına kadar akın, cihat, yağma ve talanla yol almış bir kavmin efradı olduğumuz göze batar.
Sorunu, siyasetle, diplomasi ile diyalog ile çözemeyenler, şiddeti, askeri yöntemi benimsemek durumunda kalıyor. Üstelik vakti zamanında üç kıtada kılıç sallayanlar, bugün Anadolu yarımadasına sıkışıp kalmışlarsa, milliyetçilik egemenlerin en değerli silahı haline gelir. Milliyetçiliğin, en kestirme tanımı ile, savaş olduğunu (François Mitterrand) bile bile… 
Şimdi, yukarıda sentezini sunduğum dört eğilimin manşet ve başlıklara nasıl yansıdığına bakalım:
+ Türkiye gazetesi ile Güneş aynı başlığı kullanmış: ‘Kudurdular’. Sabah, Erdoğan’ın ağzından tırnaksız bir şekilde PKK’ye sesleniyor ve tehdit ediyor: Ya silahları bırak, ya sonuca katlan. Takvim en ateşlisi: Girdik, vurduk. Gazeteci, birinci çoğul şahsı sadece kendisi, mesleği için kullanır. Bildiğimiz kadarıyla Takvimcilerden Suriye’ye girip IŞİD’i vuran olmadığına göre, bu ‘Biz’, okuru savaş suçuna ortak etmek amacıyla kullanılmış. Vahdet gazetesi de kendinden geçmiş, kahvede pişpirik oynayan emeklinin hıncını manşet yapmış: Kahpeler! Göbbels’in yerli öğrencileri, sıfat kullanma konusunda aşırı cömert: Sözcü mesela, ‘Hainler bir polisimizi daha kalleşçe şehit etti’ demiş.  Kalleşçe davranmayan hain varmış gibi. ZamanPolise hain pusu’  başlığını kullanmış. Okur anlamaz çünkü bazı pusular hain değildir! Yeni Çağ, ‘Caniler 2 polisi evinde şehit etti’ demiş. Yok insan öldüren melekler de var çünkü değil mi? ‘2 polis öldürüldü’ de, haberin içinde varsa üstlenen onu da ekle, yorum yapma.
+ IŞİD ile PKK’yi aynı sepete koymak pek moda. Star mesela ‘İçeriden PKK, Dışarıdan Daeş’ demiş. Habertürk, 11 Eylül imasıyla birlikte ‘İkiz Saldırı’ başlığını kullanmış. Posta da ‘IŞİD  belası, PKK terörü’ manşetini benimsemiş. Aydınlık, ‘Askere saldırı, Polise  pusu’ başlığı ile kervana katılmış. HaberTürk de 25 Temmuz sabahı İnternet sitesinde AA’nın haberiyle cepheyi iyice genişletti: ‘IŞİD, PKK, DHKP-C/Istanbul’da 5 bin polisle dev operasyon’. Sormazlar mı 5 bin polis Suruç’ta 32 genci koruyamadı mı? Millet gazetesi, IŞİD’le PKK’yi birleştiren AKP medyasının bu ikiliye bonus olarak Paralelcileri de katmasına çok kızmış ve ‘PKK’nin üstlendiği polis cinayetlerinin Gülen cemaatine bağlanmasına’ infial götermiş. Başlık: Yuh artık! Hakikaten öyle…Laubalilik diz boyu…

+ Star, HDP’ye vurmak için ‘Bombacının kimliği HDP’den çıktı’ diyor. Akit,Demokratik ülkelerde HDP kapatılır’ öngörüsünde bulunmuş. Aydınlık da ‘Vurdular kantona kaçtılar’ diyerek, egemenlerin Rojava korkusuna tercüman olmuş. Yeni Çağ, ‘PKK ilk kantonu kuruyor’ ve ‘Yürüyüş çağrısı hiç masum değil’ iddiasında bulunmuş.   
+ İlginç bir şekilde bir tek Şems medyasından Güneş gazetesi birinci sayfadan Suruç ve IŞİD haberlerinin hemen yanında ‘Emanet oylar geri dönüyor’ müjdesini vermiş. AKP medyasında olup bitenlerin ‘Stratejik Derinlik’le ilgisini kuran yok. MİT TIR’larından söz eden de yok. Susunca, yazmayınca bu olgular sahneden iniyor mu?
Nihayet 4 kategoriye girmeyen birkaç kural ihlali daha:
Şehit ve Mehmetçik sözcüklerinin kullanımı sorunlu. Çünkü birincisi esas olarak askeri ve dini çağrışımlı ve görevi başında ölen kişiler için kullanılıyor. Üstelik de sadece bir tek tarafın mensupları için geçerli. Yani IŞİDli ya da PKKli vurulup ölünce egemen medyada şehit olamıyor. Mehmetçik de resmi bir sözcük değil. Asker, TSK mensubu, Jandarma, Özel Tim…görevi, rütbesi ne ise, onu kullanmak doğru. Mehmetçik, askeri önyargılı olarak olumlu ve kahraman gösteren bir sözcük.
İktidar yanlısı bazı gazeteler, TSK tarafından vurulan IŞİD mensubunun cesedinin fotoğrafını yayınladı. Mozaiklense de ceset resmi yayınlanmaz. Hele devletin resmi ajansı bunu hiç yapmamalı. IŞİD’in ajansı Türk asker cesedi yayınlasa hoşunuza gider mi?
Bir de haber çarpıtma ve haber gizlemenin yanı sıra oltaya takılan birkaç gerçek dışı haber:  Bazı gazeteler, 23 Temmuz tarihli  IŞİD’e operasyon başlığı altında Kilis civarından patlama/ateş fotoğrafları yayınladı. Oysa ki sözkonusu fotoğraf 7 Temmuz’da Youtube’da yayınlanmış ve Irak’taki bir çatışmayı görüntülüyor. Akşam gazetesi ‘TSK, DAEŞ’i yine vurdu’ diye başlık atmış. Yine mi? Akit, diyor ki ‘Esat, katilleri DAEŞ’e gönderdi’. Vurmuşken bir de, arada Esad’a da vuralım, demişler anlaşılan…
Tüm bu olumsuzlukların yanısıra, kural ve ilkelere bağlı kalarak, soğukkanlılığını muhafaza ederek düzgün gazetecilik yapmaya çalışanlar da, neyse ki, yok değil. Örneğin Birgün ‘‘4 adam yollayıp 8 füze attırırım’ siyaseti…’ manşeti ile değerlendiriyor olayı. Cumhuriyet, ki bir gün önce onlar da heyecanlanıp IŞİD’e ‘Cani’ demişlerdi, lüzum yok, 24 Temmuz günü ‘Ülke kan gölüne döndü’, ‘AKP’nin seçim planı’, ‘Havuz medyasında savaş çığlıkları’  başlıklarıyla olumlu örnekler sergiledi. Özgür Gündem de ‘Kaosun ayak sesleri’ başlığını kullanmış ayrıca Yeni Çağ’ın itiraz ettiği Yürüyüş için ‘Barbarlığa karşı Barış yürüyüşü’ başlığını kullanmış. Evrensel’in başlığı anlamlı: ’Stratejik Felaket’. Yurt gazetesi de ‘AKP, Türkiye’yi ateşe atıyor’ demiş.
Önce Murat Aksoy yazdı, AKP’ye ‘Soft IŞİD’ dedi. Sonra PKK’den Duran Kalkan, farklı bir formül kullandı: ‘DAEŞ maskeli AKP katliamı’

Sonuç olarak, iktidar yanlısı iseniz gazetecilik yapamazsınız, yaptığınıza ancak reklam, propaganda, ajitasyon denir. Gazetecilik, gerçeğe yaklaşma ve onu aktarma mesleği. İktidar yanlılığı ise gerçekleri tahrif edip siyasi, cemaatî ya da şahsi çıkar peşinde koşmaktır. Bkz. mesela  Cemil Barlas! 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd